Derin üzüntüler, büyük sevinçler, zorlu günler, her şey gelir geçer. Geriye sadece tavrımız kalır. Ahlakın yanına nezaketi, maneviyatın yanına samimiyeti koymamız gerekiyor. Gönül rahatlığıyla peşinden gideceğimiz kaç insan varsa o kadarız işte.
Düşünürsen, dünyada ağlanacak şeyler, gülünecek şeylerden daha fazla. Bir define arar gibi arıyoruz mutluluğu. Bir umut, sıcak bir tebessüm veya gönülden bir söz ile mutlu olmaya çabalıyoruz. Çünkü başka türlü tahammül etmek zor.
Zaman geçecek, acı geçecek, üstünden yeni bulutlar, yanından yeni insanlar, hayatından yeni mevsimler, ufkundan yeni hayaller, içinden yeni duygular gelecek geçecek. Belki bu Eylül, belki başka gün dönümünde hayatının. Ne zaman hazırsan o zaman. Yaşayınca geçecek.
Önemli olan hayatının dışardan nasıl göründüğü değil senin nasıl hissettiğindir. Kimsenin seni olmadığın birine dönüştürmesine müsade etme. Başkalarının sana çizdiği yola razı olmaktansa süprizlerle dolu, sana ait o yoldan gitmeyi seç.
Bazen vazgeçmeli, kendimizi hayatın ön planına almalıyız. Çünkü verilen emek zamanla katlanır ve artık sonsuz bir döngünün içinde hapsoluruz. Bu döngünün kaybedeni, zarar göreni, üzüleni de biz oluruz. Vazgeçmeyi bilmeli insan. Ellerimizi kanatan şeyleri sıkı sıkı tutmak değil, onları bırakabilmektir güçlü kılan.
Senin de vardı belki geçmişten yaraların, iyileştireyim derken kanatırım diye dokunmadım. Hatta kimin verdiğini hatırlatırım diye, var mı yok mu sormadım bile.
Her kayıp, her acı tecrübe, her günbatımı gözyaşıyla biraz değişiyor. Her kazanım, tatlı deneyimin gündoğumu ve tebessümle değiştiği gibi. İnsan tek kişi olarak doğup, çok kişi olarak ölüyor.
Belki o kadar da güçlü olmayabilirim ama içimde küçücük bir umut var. Gelmiş geçmiş tüm kırgınlıklarıma karşı tek başına mücadele veriyor, işte o umudun hatırına. Selam olsun güneşli günlere, mavi gökyüzüne. Selam olsun uçan kuşa, açan çiçeğe. Selam olsun beklediğime değen o eşşiz güneşe.